Selam, ben PATR ağında düşüncelerini kaleme döken biri. Bu içeriğimizin ana konusu The Stanley Parable incelemesi. Bu inceleme, tam kahve içerken üstüne döken can gibi.
Dear Esther ve Thirty Flights of Loving gibi, The Stanley Parable da etkileşimli anlatıya yönelik bir deneydir, video oyunlarına özgü yeni bir hikaye anlatımı biçimi bulmaya yönelik başka bir girişimdir. The Stanley Parable kendi kendine referans veren, şaşırtıcı ve bazen de oynaması rahatsız edici bir oyun. Tek bir doğrusal hikaye aracılığıyla değil, video oyunlarının bize vermek için çok çalıştığı kontrol yanılsamasını bozup birçok farklı olasılık ile anlatan bir oyundur.
The Stanley Parable incelemesi
The Stanley Parable’ı 2011 Half-Life 2 modu olarak biliyor olabilirsiniz ancak bu, artık Half-Life ‘dan çıkarak yaratıcı Davey Wreden tarafından William Pugh ile işbirliği içerisinde kendi başına bir oyun haline geldi. Stanley Parable, eski bir bilgisayar ekranının üzerindeki imlecin yanıp sönerken, standart klasik bir ofisinde içinde başlar hikayemiz. Sen, günlerini itaatkar bir şekilde sana verilen komutları tekrar yazarak geçiren Stanley’sin. Bir gün, tüm iş arkadaşların ortadan kaybolur ve hırslı bir anlatıcı eşliğinde ofisi tek başına keşfetmeye başlarsın.
Bu anlatıcı, Dear Esther’in keşişler, keçiler ve şiirler hakkındaki anekdotlarıyla süslü, düşünceli konuşmacısı gibi değildir. Sizinle dalga geçer, alay eder, sıkılır veya kızar, size komplocu bir şekilde fısıldar ve -en önemlisi- tek tip halı pazarlama klişeleri kadar sıkıcı ama bir o kadar da ürkütücü bir ofisi keşfederken hikayeyi ilerletmek için ne yapmanız gerektiğini söyler.
Beyaz tahtalar ve jenerik doğa resimleri, neredeyse her şey bir numara ile damgalanmış…
Aklımdaki ilk şey sese itaatsizlik etmekti, ama onu nasıl altüst etmeye çalışırsanız çalışın, Stanley Parable bir başka hazırlanmış esprili senaryoyla setten sapmaya çalıştığınız için hem alay ediyor hem de sizi ödüllendiriyor ki bu en önemli nokta aslında, The Stanley Parable’da her şey belirlenmiş bir yoldur ve seçim yanılsaması ile alay eder. Sonucu manipüle ettiğinizi düşünüyorsunuz ama aslında sizi manipüle eden her zaman anlatıcıdır. Oyunu oynayan siz değilsiz, oyun sizinle oynuyor.
The Stanley Parable incelemesi: Eee?
Sanırım The Stanley Parable’ın amacı, her ne kadar bir son arasanız da bulamayacak olmanıza rağmen yaptığınız seçimlerle beraber bunu değiştirebileceğinizi sanmanızla alay etmektir. Ses ne zaman “İlerideki koridordan sola dön“ dediğinde, ikinci bir seçenek olarak elinizde sağa dönmek de oluyor. Yaşanabilecek şeylerin olasılığı arttığındaysa doğru düzgün bir son göremiyorsunuz, en sonunda ise ofisinize geri dönüyorsunuz.
The Stanley Parable incelemesi: Etkileyici!
Etkileyici olan, sınırlı ortamların ve görünüşte sınırlı seçimlerin bu kadar çok farklı sonuca yol açmasıdır. Bazen aynı kararları verirsiniz ve anlatıcı rotayı değiştirdikçe farklı bir şey olur. Yaklaşık bir saat içinde yedi farklı son buldum ve başka birinin oynayışını izler izlemez daha önce hiç görmediğim iki tane daha son buldu.
İlk Stanley Parable deneyimim, seçim gücümü kullanmak için yaptığım her girişimin beni daha da sıkıştırdığını, denileni takip etmekten başka seçeneğim olmadığını, ölümümle sonuçlanan kaçınılmaz bir dizi emire götürdüğü umutsuzlukla geçen sonsuz bir kabus gibiydi. Birkaç seçimden sonra seçimlerinizin sonucu çoğunlukla sizi sonsuz döngülere hapseder, size başka bir komut vermeye tenezzül edene kadar anlatıcının ahkamını dinlemeye zorlanır. Anlatıcının ne yapabileceğiniz ve ne zaman yapabileceğiniz üzerindeki tam kontrolü bazen onu bir gardiyan gibi hissettirir; diğer zamanlarda ise o bir arkadaş, bir refakatçi, nazik ve şakacı bir rehberdir.
Video oyunlarına ve kurallarına yakından aşina biri olarak benim için son derece garip bir deneyimdi. Onları kırabileceğinizi düşünüyorsunuz, ancak anlatıcı her zaman sizden birkaç adım öndedir. Nihayetinde her olasılık sizin için düzenlendiği için ve her şeyi bilen bir anlatıcının olduğu bu sistemde seçim yapıp yapmamanın anlamını sorgulamaya sorgulamaya başlıyorsunuz. The Stanley Parable’ın ironik “en iyi“ sonununa ulaşmak için anlatıcının talimatlarını takip etmek ve size söyleneni iyi bir küçük droid gibi yapmaktır; bu noktada, “oyunu yendiğiniz” için sizi tebrik eden acımasız alaycı bir son ortaya çıkar.
The Stanley Parable incelemesi: Puanlama
Sadece farklı davranarak hayatımızın kısıtlamalarından kurtulmamız gereken gücün bir varlığını kanıtlamaya çalışıyor olabilir diye düşündüm, ama bu tam olarak The Stanley Parable’ın saldırdığı fikirdi. Zaman zaman oynamayı çok rahatsız edici buldum, sanki içinde sıkışıp kalmışım gibi. Bir oyunun tekrarlayan bir rüyada sıkışıp kalma hissinini veriyordu adeta. Kişisel olarak oyunu çok beğendim, bir puanlama yapmam gerekiyorsa kendi kategorisi üzerinden 8/10 verebilirdim rahat bir şekilde, elbette çok ilgi çekici ve kişiyi heyecanlandıran şeylere sahipti lakin içinde bulunan döngülerin biraz fazla uzun olmasından dolayı oyuna tam adapte olabilmiş değildim. Oynamanızı öneririm.
Üstteki videodan oyun hakkında fikir edinebilirsiniz. Steam‘de 24 TL, buradan satın alabilir veya demosunu oynayabilirsiniz. Şimdiye kadar gördüğüm en iyi demoya sahipti, sabırlı olun ve oyundan çıkmayın. The Stanley Parable incelemesi hakkında tepkinizi Yorumlar kısmında paylaşabilirsiniz.